Cemre Yoldaş yazdı: Yatırımcı İçin Güven: Zehir mi Şifa mı?
27 Eylül 2021
“Evvel zaman içinde yani tarihini ya bilmediğimiz ya da bildirmek istemediğimiz bir zamanda odunculukla geçinen yoksul bir ailenin oğlu Camsab varmış. Camsab bir gün arkadaşlarıyla ormana ağaç kesmeye gitmiş ancak yağmur o kadar kuvvetlenmiş ki birlikte bir mağaraya saklanmaya karar vermişler. Saklandıkları mağarada bir kuyu dolusu bal bulmuşlar ve arkadaşları balı dışarı çıkarmak için Camsab’ı kuyuya yollamışlar. Tüm balı yukarı çıkardıktan sonra Camsab’ın yukarı çıkma vakti gelmiş fakat açgözlülük o kadar kuvvetli bir duygu olmuş ki Camsab’ın arkadaşları -onun payını da alabilmek için- Camsab’ın kuyudan çıkmasına yardım etmemişler. Camsab uzun bir süre kuyuda tek başına kalmış ve oradan çıkabilme umudunu iyice tükenmişken iğne büyüğü deliği kadar olan bir noktadan ışık geldiğini fark etmiş. Cebindeki bıçakla önündeki küçük deliği merakla büyütmeye başlamış. Delik büyüdükçe kendini dünyada eşi benzeri olmayan çiçeklerin olduğu, ortasında bir havuzun ve havuzun kenarlarında yılanların olduğu bir bahçede bulmuş. Havuzun başındaki taht üzerinde oturan, insan başına fakat yılan vücuduna sahip, ‘yılanların şahı’ anlamına gelen Şah-ı Meran’dan çocuğa doğru bir ses gelmiş: ‘Hoş geldin insanoğlu çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin.’ Camsab gördükleri karşısında çok şaşırınca bu şaşkınlığın farkına varan Şahmeran Camsab’la konuşmaya başlamış ve ona kendi ülkesine neden ve nasıl geldiğini sormuş. Camsab başından geçenleri uzun uzun anlatmış ve Şahmeran hepsini dinledikten sonra yorumunu yapmış: ‘İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olurlar.’
Günler geceler geçmiş ve Camsab Şahmeran’ın güvenini kazanarak uzun zaman bu bahçede yaşamış ancak bir gün ailesini özlemiş ve ailesinin yanına gitmek için Şahmeran’a yalvarmış. Bu yalvarışa dayanamayan Şahmeran bir şartla gitmesine izin vereceğini söylemiş. Bu şarta göre; Camsab, Şahmeran’ın yerini asla kimseye söylemeyecek ve hiçbir şekilde hamama girmeyecektir. Çünkü Şahmeran’la karşılaşan her kim olursa olsun hamama gittiği zaman tüm vücudu pullarla kaplanırmış. Camsab bu şartları kabul ederek kuyudan çıkmış ve uzun yıllar boyunca verdiği sözü tutmuş. Derken bir gün ülkenin padişahı dermanı olmayan bir hastalığa yakalanmış. Vezir bu hastalığın dermanının sadece Şahmeran’ın etinin kaynatılarak yenmesi olduğunu söylemiş. Çünkü vezir biliyormuş ki Şahmeran’ın eti hem şifa hem de dünyadaki tüm gizemleri saklıyormuş. Padişah Şahmeran’ın etini yiyerek şifaya kavuşacak kendisi de dünyadaki tüm gizemlerin sırrını öğrenecekmiş. Hastalığın tek çaresinin Şahmeran olduğunu öğrenen Padişah ülkedeki tüm herkesi toplatarak hamamlara götürmüş. Camsab verdiği sözden dolayı askerlerden kaçmış ancak yakalanıp hamama götürüldüğü zaman bedeni pul pul olup ışıltılar saçmaya başlamış. Camsab uzun süren işkencelere dayanamayıp Şahmeran’ın yerini itiraf etmiş. Şahmeran yakalanmış ve etinin kesilmesi için hamama getirilmiş. Tüm sırların ve bilgilerin koruyucu olan Şahmeran son bir plan yapmış ve sırrını söylemiş:
‘Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse o bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak’ Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü niyetli ve açgözlü vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeran’ın bedenini iki parçaya ayırmış ve Şahmeran’ın kuyruğundan bir parça koparmış. Camsab da duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiği Şahmeran’ın kafasından bir parça ısırmış. Şahmeran’ın yaptığı plan işe yaramış vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş. Camsab ise bütün sırların ve bilgilerin sahibi olmuş.”
Hiç yaşlanmayan, vücudundaki zehir ile insanların anında ölmesine sebep olurken aynı zamanda insanlara şifa da veren, dünyadaki tüm sırlara sahip olup bu bilgilerin koruyucusu olan, öldüğünde ise bu sırlarla birlikte ruhu kızına geçen ve böylece bilgilerin ölümsüz ve sonsuzluğunu simgeleyen Şah-ı Meran… Şahmeran insanların açgözlülüğünü biliyordu. Aynı zamanda ihaneti de biliyordu çünkü daha önce yaşamıştı ihanet duygusunu. Bu yüzden insanlara güvenmemesi gerektiğini de hatta kendi sonunun bir insan tarafından geleceğini de biliyordu ama tüm bunlara rağmen Camsab’a güvenmeyi seçmişti.
Sabahattin Ali “Kürk Mantolu Madonna” kitabında bir insana güvenerek kendini o insana bırakmaktansa balkondan aşağıya bırakabileceğini yazmıştı. Bu kadar mı tehlikeli bir şeydi insanın bir şeylere güven duyması? Eğer öyleyse insanlar neden hala güven duymaya devam ediyordu?
İnsanlar ilk güven duydukları şeyin ne olduğunu ya da kim olduğunu hatırlayamadıkları gibi ne zaman olduğunu da hatırlamazlar. Güven duygusu bebeklikte, ilk iki yaşta gelişmeye başlar ve bu zamanda basit güven duygusuna karşılık basit güvensizlik duyguları da öğrenilmeye başlanılır. Daha sonra insanlar bu duyguyu hayatlarının her aşamasında kullanır. Güven duygusu sadece birisine karşı olan bir beklenti değildir. Örneğin otobüs beklerken bile insanlar güven duygusuyla birliktelerdir. İnsanlar durakta otobüsün gelmesini beklerken otobüsün gelmesine itimat ederler ancak otobüs gelmediğinde ortaya çıkan hayal kırıklığı ve hüsran insanlarda ihanete uğramış hissine sebep olarak insanların sinirlenmesinin temelini oluşturur. Sadece beklediğiniz otobüsün gelmemesi ya da beklenenden geç gelmesi bile insanlarda günün kötü geçmesine neden olabilir. Buradaki sorun basitçe otobüs gelmemesi durumu değildir, insanların ihanete uğradığını düşünmesidir.
Son dönemlerde yapılan sinirbilim araştırmaları insan beyninin birçok yönden güvenmeye hazır olduğunu göstermiştir. Bir şeylere güvenmek insanın mutlu olmasını sağlayacak olan oksitosin hormonunun salgılanmasına sebep olur. Güven duygusu zedelendiğinde ise oksitosin hormonu hızlı bir şekilde düşerek yerini stresin yükselmesine neden olan kortizol hormonuna bırakır. Bu hızlı değişiklik ise nörobiyolojik sistemde bir an için kısa devre meydana gelmesine sebep olur ve bunun sonucunda insanlar nasıl davranmansı gerektiğini bilmediği hem sinirli hem üzgün olduğu duygusal bir karmaşa yaşarlar. Bu karışıklık döneminde nörobiyolojik sistem kendine gelene kadar insanlar çok hızlı ve değişken kararlar verebilir.
Güven duygusu risk içeren bir kavramdır. Bir şeye güvenmek aynı zamanda ihanete uğramayı ve diğer tarafın kararı sonucunda ortaya çıkacak olan olumsuz bir duruma düşmeyi göze alma durumudur. Diğer bir deyişle, içerisinde yüksek bir pozitifliğin ve aynı şekilde savunmasızlığın olduğu bir durumdur. Sosyal Bilimci Diego Gambetta’ya göre; insanlar birisine ya da bir şeye güvendiğini söylüyorsa aslında anlatmak istediği o şeyin/kişinin kendileri için kârlı ya da en azından zararsız bir harekette bulunacağı olasılığının onunla bir ortaklık ilişkisine girecek kadar yüksek olduğudur.
Bununla birlikte eğer bir şeyin/birisinin güvenilmez olduğunu söyledikleri zaman ise o olasılığının kendilerine çekme ihtimalinin düşük olduğunu ima ediyorlardır. Bir anlamda insanların kendi içlerinde yaptığı kar-zarar karşılaştırmasıdır. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi insan beyni güvenmeye hazır olmasından dolayı insanın kendi içerisinde yaptığı bu muhasebe objektif olamayabilir.
1990 yılında David Kreps yaptığı çalışmada ilk güven oyununu ortaya çıkarmıştır. Bu oyun A ve B kişilerden oluşan iki kişilik bir oyundur ve oyunda ilk karar A’ya aittir. A oyuncusu B’ye güvenme ya da güvenmeme seçeneklerinden birini seçecektir. Güvenmediği durumda her iki oyuncu da hiçbir kazanç elde edemeyeceklerdir. Eğer A oyuncusu B’ye güvenirse bu sefer karar verme sırası B oyuncusuna geçecektir. B ise A oyuncusunun kendisine duyduğu güvene sadık kalma ya da A oyuncusuna ihanet etme seçeneklerinden birini seçecektir. Eğer A oyuncusuna sadık kalırsa her iki oyuncu da 10 dolar para kazanacaktır. Ancak sadık kalmak yerine ihanet etmeyi seçerse A oyuncusu 5 dolar kendisi ise 15 dolar kazanacaktır. Bu oyunda A oyuncusu B oyuncuna güvenerek 5 dolarlık bir risk almaktadır. Fakat B oyuncusu için herhangi bir yaptırım söz konusu değildir ve A oyuncusuna da sadık kalmak zorunda değildir. Hatta sadâkat duyması B oyuncusuna 5 dolara mal olmaktadır. Çünkü A oyuncusunun güven kararına sadık kalarak 10 dolar kazanırken ihanet sonucunda 15 dolar kazanacaktır. Kısaca B oyuncu için ihanet etmek daha rasyonel bir karardır. Ancak bu çalışma ve bu çalışmaya temel alarak oluşturan birçok çalışmada genellikle B oyuncusunun rasyonel davranmadığı, güven duygusu ile irrasyonel davranarak A oyuncusuna sadık kaldığı gözlenmiştir.
Ekonomik kararlar veren her yatırımcı da anlatılanlara benzer bir şekilde kendi verdiği kararlara güven duyarken objektif kararlar vermekten uzak, oksitosin hormonunun getirdiği pozitiflik ve savunmasızlığın içerisine düşebilmektedir. Dolayısıyla, yatırımcılar tek bir habere ya da tek bir analize bakarak kararlar verebilirler. Ancak borsa gibi riskli yatırım araçlarına yatırım yapan yatırımcıların, yatırım yapmadan önce neye güven duyduklarını net bir şekilde belirtmeleri gerekir. Çünkü birçok değişkenden etkilenen piyasalarda yatırımcıların tek bir şeye odaklanarak yatırım yapmaları ilerleyen süreçlerde aldıkları hatalı kararların sebep olacağı portföy kayıpları ile karşı karşıya kalabilirler. Bundan dolayı yatırımcılar karar verirken kendilerini ortaya çıkan pozitiflikten biraz uzak tutarak; ekonomi alanında alınan kararların geleceğe ilişkin gelişmeye sebep olacak kararlar olup olmadığına, ekonomik kararlar dışında ülkedeki siyasi ve sosyal gelişmelerin hangi gidişatta olduğuna bakarak bunları analiz etmeleri gerekir. Yatırımcı bunları yapmadığı zaman Şahmeran’ın dediği gibi “küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur.”
Eğer işlemlerinizi gün içi Trade amaçlı yapmıyorsanız, yaptığınız işlemler “yatırım” işlemleri ise; güncel haberlerin o güne olan etkisinden ziyade gelecekte ortaya çıkmasına neden olacak etkilerini yorumlamak “yatırım” kararına daha uygun bir davranış modeli olacaktır. Bu şekilde nörolojik sisteminiz sizi karışık duygular içerisine sürüklemek yerine yaşanabilecek olumsuzluklar karşısında hangi kararları alması gerektiğini bilecek ve kendi içinizde yaptığınız kar-zarar dengesini daha doğru bir şekilde yönetebilecektir.
Güvenin tek bir kişide ya da nesnede cisimleşmesinin tehlikesine de vurgu yapmak gerekir. Güven duyulan konuyla ilişkili pek çok konu değerlendirilmeye katılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Padişah dermansız bir hastalığa yakalanmasa, Şahmeran’daki şifadan haberdar olmasa, Camsab askerlerden başarılı bir şekilde kaçabilse Şahmeran’ın güveni boşa çıkmayacaktır. Ancak, en son aşamada işkence altındaki Camsab’ın ifadesi Şahmeran ile arasındaki sırrı bozmuştur. Camsab’ın bütün bu zorlu koşullar altında sırrı açığa çıkardığının farkında olan Şahmeran, vücudu ikiye ayrıldığında bile, Camsab’a sonsuz bir bilginin sahibi olma fırsatını sunmuştur. Ancak borsada işlem yapan bir yatırımcıysanız, can çekişen portföyünüzün size böyle bir şans sunmayacağını bilmelisiniz.
Şahmeran yarı insan yarı yılan olmasına rağmen duygularına yenilmiştir ve aldığı karar için Camsab’a “Kararımdaki duygu payından korkuyorum” demiştir. Peki siz yatırım kararlarınızı verirken duygu payınızın ne kadarından korkuyorsunuz ya da korkuyor musunuz?
Cemre,
Kaynaklar:
Ajder, G.; “Şahmeran Efsanesi”
Balıkçı, Ş.; “Şahmeran Efsanesi ve Yılan Tılsımlarının Psikanalisttik Açıdan Değerlendirilmesi”
Bergland, C.; “The Neuroscience of Trust”
Hepşen, P.C; “Bir İnsaniçincilik Hikâyesi: Şahmeran Efsanesi
Neyse, L.; “Davranışsal İktisat Çerçevesinde Güven Kavramı”
Sökmen, S.; Balkanaz, Z.; “Anadolu’da Önemli Bir Simge Olan Şahmeran’ın Halk İnanışlarındaki Yeri
Tuncay Turşucu bu hafta için piyasaları yorumladı: Şimdi Ne olacak?
Atilla Yeşilada TL için zor kış: Gıda enflasyonu patlayacak mı?
BMD: BIST-100 %16 ucuz, fakat risklere dikkat!