Kerim Rota Yazdı: Hoşgeldin bebek, kefil olma sırası sende…
11 Şubat 2020145 Milyar dolar, Türkiye Cumhuriyetinin 96 yılda oluşturduğu kamu dış borcunun yaklaşık 1,5 katı. Türkiye’nin yıllık bütçesine neredeyse eşdeğer bir tutar. Milli gelirin de %20’sine yakın. İstanbul Borsasında işlem gören şirketlerin %60’ı kadar bir değer. Peki 145 Milyar USD nereden çıktı?
KOİ nedir?
Kamu-Özel işbirlikleri modeli (KOİ), vatandaşlara mal ve hizmet sunmak için kamu kurumlarıyla özel sektör arasında uzun süreli ( 25-30 yıl) sözleşmeye dayalı ve risk paylaşımı esaslı bir işbirliği modeli. KOİ modeli hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere eski bir bürokrat ve aktif bir akademisyen olan Prof. Uğur Emek’in bloğunu takip etmelerini öneririm. https://uemek.blogspot.com/
Bu model Türkiye’de özellikle havalimanı, köprü, otoyol gibi ulaştırma projelerinin yanısıra şehir hastaneleri gibi sağlıkta ve enerji yatırımlarında kullanılmakta. Siyasiler açısından genel bütçeye “tek kuruş” yatırım yükü getirmeden hizmet getirmenin bir yolu olarak görülmekte ve propagandası yapılmakta. Ancak yatırımcı ve finanse edenlere, işin yapılabilmesi için devlet tarafından uzun yıllara yayılan garantiler ve taahhütler verilmekte. Bu taahhütler araç geçişi, yolcu sayısı gibi olmakla beraber, kredi üstlenim veya kira garantileri şeklinde de olmakta. Cumhurbaşkanlığı Strateji başkanlığının verilerine göre https://koi.sbb.gov.tr/ Türkiye’de bu modelle yapılan proje sayısı 246 adet. Yazının başında bahsettiğimiz 145 Milyar Dolar ise bunların sözleşme değeri Tabloda görülebileceği gibi sözleşme tutarlarının yarısından çoğu Havaalanı projeleri. Buna sağlık, Enerji ve Karayolu dahil edilince toplamın %95’ini oluşturuyor..
Her Türk vatandaşının 1,750, her mükellefin 13,000 dolar kefaleti var.
145 Milyar dolar sözleşme bedeli, ne anlama gelmekte? 68 Milyar dolar yatırım yapmaya söz verenlere proje ömrü boyunca 145 Milyar dolarlık araç, yolcu, kira, finansman vb. taahhüt edilmiş diye düşünebilirsiniz. Üstelik bu taahhütlerin nerdeyse hepsi son 10 yılda verilmiş durumda.
Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan her vatandaşın bu KOİ sözleşmeleri nedeniyle 1,750 dolar kefaleti var. Türkiye’de vergi ödeyen mükellef sayısına bölünce de mükellef başına 13,000 dolar kefalet ortaya çıkmakta.
Ailenizden biri bir gün karşınıza geçip, “ben bir arkadaşımın işine ortak oldum, bankadan kullandığı krediye de kefil oldum” dese ne düşünürsünüz? Muhtemelen endişelenir, nasıl bir işe girdiğini merak eder ve bu kefalet imzasını bilinçli bir şekilde atıp atmadığını sorgularsınız. Ama sonuçta şahsi kefaletidir, sizi değil, onu bağlar.
Oysa KOİ projelerinde işler planlandığı gibi gitmezse bu taahhütleri, siz, çocuklarınız, hatta torunlarınız ödeyecek. Çünkü sizin adınıza imza atmış ve sizi bağlayan bürokrat ve siyasiler var.
Peki, neredeyse hepsi son 10 yılda vatandaşlar adına imzalanan ve hepimizi kefalet altına sokan bu taahhütler hakkında ne biliyoruz ?
Bu ölçekteki sözleşmeler işletme, finans ve kamu yönetimi uzmanlığı gerektiriyor. Baştan kamu lehine yapılacak hata, yatırımcı ve finansörleri ciddi anlamda olumsuz etkiler. Kamu aleyhine yapılacak hata ise vergi verenlerin üzerine yüklenir.
Eksik sözleşme nedir?
Peki baştan hatasız sözleşme yapmak mümkün mü? O da birçok durumda mümkün olamayabilir. 25 yıl gibi süreli ve büyük ölçekli sözleşmelerin hatasız yazımı çevresel ve insani faktörler nedeniyle çok zor olabilir. İnşaat esnasında veya finansman varsayımlarında zamanla değişen durumlar ortaya çıkabilir. Bu durum KOİ’de “eksik sözleşme” olarak adlandırılıyor. Eksik sözleşmenin tadilatının, Türkiye gibi gelişen ülkelerde rant kollama veya yolsuzluk gibi sonuçlara yol açma ihtimali yüksek. Tam da bu nedenle, KOİ projelerinin en başındaki hayal aşamasından, sözleşme bitimine dek tüm döngüsünün ve yönetiminin şeffaf olması gerekmekte. Ayrıca yine KOİ süreçlerinin ilgili bakanlığın yanısıra bu işlerde uzman KOİ uzman ekipleriyle yapılması da şart. Bu şeffaflık ve uzmanlık da kamunun bize, çocuklarımıza ve torunlarımıza sorumluluğu.
Kim korkar şeffaflıktan ?
Oysa Türkiye’de, KOİ projelerinin birçoğu tam şeffaf değil. Sağlık, enerji, karayolunda proje bazında kamu taahhüdünün ne kadar olduğu çoğunlukla açıklanmıyor. Bu konunun uzmanları rakamlara ulaşabilmek için büyük mücadele veriyorlar. Projede yabancı ortak varsa onun yıllık raporlarından birşeyler çıkarmaya çalışan uzmanlar var. Kamu tarafından zaman zaman açıklanan rakamlar da tartışmaya açık. Örneğin Bilkent Şehir hastanesi için, 2017 yılı bütçe görüşmeleri esnasında Sağlık bakanlığınca dağıtılan “Paranın değeri” fizibilite çalışması ile, projenin geleneksel kamu yatırımı yöntemine göre %24 daha ucuza mal olacağı belirtilmiş. Oysa konuyla ilgili çalışma yapan Uğur Emek, varsayım ve hataları düzeltince %73 pahalıya çıkacağını ileri sürüyor. İki tutar arasındaki kamu zararı iddiası, 2010 fiyatlarıyla 2,9 Milyar TL. Bugünün 7 Milyar Türk Lirası. Bu sadece 1 hastane için ortaya çıkan tartışmanın büyüklüğü.
Sağlık bakanlığı şehir hastanelerinde yaklaşık yatak başı aylık 3,324 dolar kira, üzerine 3,039 dolar hizmet bedeli ödeyecek. Bu nedenle, 2020’de Sağlık Bakanlığı bütçesinin dörtte birini hizmet ve kira bedeli olarak ödeyecek. Bunlar sadece Şehir hastanelerinden örnekler. Rakamlar yüksek ama sorun yüksekliği değil, yeterince tartışılmaması. Dolayısıyla hem sözleşmeler, hem de hesaplama detayları şeffaf bir şekilde açıklanmaya muhtaç.
Avrasya tüneli geçişi. 36,4 TL doğru fiyat mı?
Son günlerin popüler konusu Avrasya geçişi. Otomobiller için %56 zamla tek geçiş 23,30 TL den 36,40 TL’ye yükseltildi. Avrasya geçişi muhtemelen KOİ projelerinde en fazla bilgiye sahip olunan proje. Buna rağmen bu projede bile hala rakamları üst üste koyunca soru işaretleri var. Otomobiller için 4 dolar+ KDV ile, 2008’de imzalanan sözleşmeye her yıl ABD enflasyonu oranında artış yapılarak geçiş değerinin belirlendiği aslında basit bir formülden söz ediyoruz. Uğur Emek’in bulgusuna göre bu hesapla geçiş ücreti arasında bile farklar var.
Geçiş ücreti otomobiller için KDV dahil 33,5 TL olması gerekirken 36,40 TL olarak belirlendi. Fark %10’a yakın.
Reyondaki fiyat kasada yükselirse ne yaparsınız?
Burada reyonda fiyatına baktığınız malın kasada daha yüksek çıkması gibi bir durum sözkonusu. Üstelik devlet Avrasya geçişinde yılda 25 Milyon geçişi garanti etmiş. 25 Milyon araç geçişi olmazsa aradaki farkı da devlet de bu fiyattan ödeyecek. Yani her durumda geçiş başına en az 3 TL’den (Minibüslerde fark daha yüksek ), yılda en az 75 Milyon TL, ilk sözleşmeye göre işletmeciye fazladan ödenecek.
Emrah koş, verginin hesabını sor.
O zaman aradaki bu farkın nasıl oluştuğunu sormak ve cevabını almak hepimizin hakkı değil mi? Makul, mantıklı bir açıklaması varsa söyleyecek birşey yok. Projenin sözleşme imzası ile bitimi arasında haklı ek maliyetler ortaya çıkmış ve kamu bunları karşılamış olabilir. Durum böyle olsa da bunu şeffaf bir şekilde öğrenmek her vatandaşın ve vergi mükellefinin hakkı. Ancak aradaki farkın akla yatkın bir açıklaması yoksa, bizim vergilerimizle, bizim kefaletimizle bu sözleşmelere imza atanları ve attıranları bilmek de tüm vatandaşların hakkı değil mi ?
Kaynaklar ;
Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı https://koi.sbb.gov.tr/
– Teoriden Uygulamaya Türkiye’de Kamu Özel İşbirlikleri. (Uğur Emek, Güray Küçükkocaoğlu) Eylül 2019
– Kamu Özel İşbirlikler ve Rekabet. ( Rekabet Derneği Yuvarlak Masa Toplantısı) Ekim 2019
– Prof.Dr Uğur Emek Blog https://uemek.blogspot.com/
– Doç.Dr Yiğit Karahanoğulları http://www.hekimpostasi.org.tr/2019/09/10/sehir-hastaneleri-modelinin-yarattigi-ekonomik-mali-yapiya-iliskin-ilk-gozlemler/