Kerim Rota Yazdı: “Barış ve Sinem’in orta direk olma hayali..”
5 Eylül 20201974 doğumlu Sinem, Anadolu lisesini bitirdi. 1992 yılında girdiği üniversite sınavında Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birinin Ekonomi bölümünü kazandı. Sinem mezuniyeti sonrası 1996 yılı Ekim ayında uluslararası bir şirketin pazarlama departmanında işe başladı. Başlangıç maaşı 65 Milyon TL net idi. O dönemde asgari ücret net 11,4 Milyon TL idi. İlk maaşı asgari ücretin 6 katına denk geliyordu.
1972 doğumlu Barış ise Fen lisesinden mezun olduktan sonra 1990 yılında 900.000 öğrencinin yarıştığı Üniversite sınavında başarılı olarak yine Türkiye’nin önde gelen bir üniversitesinde mühendislik bölümünü kazandı. Mezuniyet sonrası yüksek lisans yaptı. Askerliğini tamamlayıp 1997 yılı Ağustos ayında bir GSM şirketinde yazılım mühendisi olarak işe başladı. İşe başlama maaşı 175 Milyon TL net idi. O sırada asgari ücret net 24 Milyon TL idi. Onun ilk maaşı da asgari ücretin 7 katına denk geliyordu.
Her iki gencin işe girişi arasındaki sadece 10 ayda asgari ücretin ve işe giriş maaşlarının %100’den fazla arttığı dikkatinizi çekmiştir. Bunun nedeni o yıllarda neredeyse %100’lere varan enflasyondu. O dönemlerde çalışanların maaş artışları reel ücretler çok erimesin diye altı ayda bir yapılırdı. Barış ve Sinem’in öğrencilikleri ve kariyerlerinin ilk yıllarında Türkiye’nin evlere şenlik enflasyon görünümü aşağıdaki gibiydi.
Yaşı genç okuyucuların fiyatlar ve ücretlerin enflasyondan nasıl etkilendiğini anlayabilmesi için örnek verelim. 1993 Ocak ayındaki 100 liralık malın fiyatı, 7 yıl sonra 1999 yılı sonunda 6.676 TL’ye çıkmıştı. 1993 Ocak ayında 1 Milyon TL ile 115 Dolar alınırken, 1999 sonunda bu parayla artık 2 dolar bile alınamıyordu. (7 senede 1 dolar 8.700 TL’den 525.000 TL’ye çıkmıştı)
Kooperatife girmek, ikramiyeyi almak..
Barış’ın annesi ev kadını, babası ise emekli lise müdürüydü. Sinem’in annesi tapu dairesinden, babası mali müşavirlikten emekli oldu. Her ikisinin ailesi de 1990’lı yılların sonunda emekli olurken aldıkları ikramiyeyi İstanbul’da oturdukları semtte bir ev almakta kullandılar. Sinem’in ailesinin buna ilaveten 1980’lerde girdikleri bir yazlık ev kooperatifi sayesinde edindikleri ufak bir yazlıkları var. O zamanlar bu yüksek enflasyon ortamında bireysel kredi diye birşey yoktu. Ev sahibi olabilmek için ya emeklikte alınacak ikramiye beklenir ya da yapı kooperatifine aidat ödenirdi. Güvenilir kooperatife girmek için uzun araştırmalar yapılır, emekli olunca ele geçecek para ile nerede ne alınabileceği hesaplanırdı. Böylece emeklilik sonrası kiradan kurtulunur, sonrasında emekli maaşları en verimli şekilde kullanılırdı.
İnişleri çıkışları olmayan hayatlar..
Sinem ve Barış’ın aileleri hayatları boyunca sabit gelirli olarak çalıştılar. Ödedikleri vergi maaşlarından her ay kesildi. Dürüstlükten hiç ayrılmadılar. Çocuklarını da bu çizgide yetiştirdiler. Hayatları boyunca devlet veya belediye ile ihtilafları olacak bir varlıkları olmadı. Dolayısıyla çıkan imar barışlarından da faydalanmadılar. Bir yerde hazine arazisini işgal etmek akıllarının ucundan bile geçmedi. Çıkan vergi barışlarını da sadece haber olarak gazetelerden okudular. Herhangi bir siyasi partiye üye olmadılar. İhale kovalamadılar, devletten aldıkları ihaleyi alt yükleniciye yarı fiyata devretmediler. Çocuklarına devlette memuriyet hiç aramadılar, zaten çocuklarının buna ihtiyacı da olmadı. Çalışırken iktidardaki partinin yöneticilerine yaranıp erken terfi almayı veya daha yüksek maaşlı bir işe yerleştirilmeyi akıllarının ucundan geçirmediler. Zaten amirleri de bir partinin değil, devletin veya patronun temsilcileriydiler. O zamanlar her iki eşin de çalışması sayesinde iki maaş giren evler zengin sayılırdı. O günlerde sorulsaydı bir kişinin devletten dört maaş almasının ancak kimlik sahtekarlığı ile mümkün olabileceğini düşünürlerdi.
Orta direk..
Sinem ve Barış’ın ailesi birçoğunuza çok tanıdık gelmedi mi? Turgut Özal’ın “orta direk” diye adlandırdığı, büyük hırsları olmayan, ancak haksızlığa hiç gelemeyen eğitimle ve çalışmayla herşeyin başarılacağına inanan, devlete saygı duyan ama hukuk devletini, adaleti, demokrasiyi ve ekonomik gelişimi talep eden orta sınıfın ilk temsilcileri annelerimiz ve babalarımızdan başkası değiller. Kendileri, Türkiye Cumhuriyetinin “iyi eğitim alırsan, çok çalışırsan, nereden gelirsen gel başarılı olabilirsin” vaadini içeren yazılı olmayan toplumsal sözleşmesinin ilk nesil çocukları.
Sinem ve Barış evlenir..
Sinem ve Barış 1998 yılında evlendiler. Evlendiklerinde ödedikleri kira ikisinin maaşlarının beşte birine denk geliyordu. İkisinin de kariyerleri ilerledi ve terfiler aldılar. Sinem pazarlama departmanında olduğu için yılda 2 kez, Barış ise yılda 1 kez performans primi alıyordu. Primleri yıllık maaşlarının %30’u ila %50’si civarı oluyordu. 1999 depremi sonrası oturdukları evin sağlam olmadığını düşündüler ve bir ev alma hayali kurmaya başladılar.
Barış 2002 yılında kariyerinin 5. yılında yeni bir iş teklifi aldı. O yıllarda şirketler yoğun teknoloji yatırımları yapıyordu. Uluslararası bir IT şirketi Barış’a aylık 2.500$ net maaşla ( o dönemde uluslararası şirketler dolara endeksli maaşlar teklif edebiliyordu) proje müdürlüğü pozisyonu teklif etti. Barış’ın iş değişikliğinden birkaç ay sonra bu kez Sinem’e başka bir şirketten müdür yardımcılığı pozisyonundan teklif geldi. Ona teklif edilen maaş 2 Milyar TL net idi. O günkü kurla 1.600 $’a yakındı. İş değişiklikleri sonrası evlerine giren yıllık net gelir primlerle beraber 70.000 $ civarına geldiği için artık bir ev almayı düşünecek hale gelmişlerdi. Her haftasonu ev bakmaya başladılar ancak buna cesaret etmeleri uzun sürdü.
Dolar senetler teminata geçer..
2001 Krizi emlak piyasasını vurmuştu. Daha önce yok satan müteahhitler, finansman sıkıntısı nedeniyle dolar cinsinden fiyatları neredeyse yarıya düşürmüşlerdi. Buna rağmen satışlar hala çok azdı. Barış ve Sinem’in 6 ay önce gezdiği Göztepedeki 3+1 daireye 150.000 $ isteyen müteahhit, 2002 yazında onları geri aradı. Fiyatı 110,000 $’a düşürmüştü. Sonunda 102.000 $’a el sıkıştılar. 30.000 $ peşin, kalan 72.000 doları ayda 2.000 $’dan 36 ay senetle ödeyecek şekilde anlaştılar.( 1 yıl önce TL’deki büyük değer kaybına rağmen o yıllarda bireylerin bankalardan döviz ile borçlanması ve döviz ile senet düzenlenmesi serbestti. Bireylerin döviz kredisi alması 2009’da yasaklandı.) Müteahhit de senetleri bankaya vererek kredisini teminatlandırdı ve rahatladı.
Türkiye’nin Altın yılları..
Böylece Sinem ile Barış ailelerinden farklı bir yöntemle ama onların yarı yaşında ev sahibi olabildiler. 2002 ortasından itibaren Türkiye’de işler hızlıca iyileşmeye başladı. Türkiye’nin önündeki 10 yılda yaşayacağı “Altın” yılları başlamak üzereydi. Belki de yükselen Türkiye’nin ilk sinyalleri 2002 Dünya kupasında alınan üçüncülük ve 2003’de Sertap Erener ile kazanılan Eurovizyondu. Ağustos 2005’de Newsweek dergisi kapağı da İstanbul’u Avrupanın en popüler şehri ilan ediyor ve Türkiye’nin artık Avrupaya ihtiyacı olmayabileceğini yazıyordu. 2003 sonrası enflasyon tek haneye düşüyor, Türkiye’ye yüklü doğrudan yabancı sermaye giriyor, istihdam piyasası genişliyor ve emeğin değeri artıyordu. Düşen faizler nedeniyle bireysel kredilerle de olsa ileriye yönelik nakit akışını bugünden refaha dönüştürmek artık mümkündü.
Özel okul güzel okul mu?..
Çiftin 2002 ve 2006 yılında iki çocukları oldu. Çocukları büyüyünce mahalledeki en yakın devlet ilkokuluna ve sonrasında devlet lisesi veya Anadolu lisesine vermek istemediler. Çünkü kendilerini yetiştiren devletin eğitim sistemine artık güvenmiyorlardı. Zaten eskisi gibi her gelir grubundan çocukların mahalledeki okulda kaynaşma dönemi de bitmişti. Sinem ve Barış ailelerine özel okullara hiç para harcatmamışlardı ancak kendi çocuklarını özel okula göndermek dışında bir seçenekleri kalmamıştı.
Sinem’in 2002 yılında 2 Milyar TL ile başladığı aylık ücreti aradan geçen 4 yılda oluşan birikimli %40 enflasyondan sonra artışlarla 3.100 YTL ye çıkmıştı. ( Türk Lirasından altı sıfır 2005’de atıldı ve “Yeni Türk Lirasına” geçildi). İşin ilginç tarafı aradan geçen 4 yılda dolar (1,30-1,50) bandında neredeyse sabit kalmıştı. Böylece Sinem’in 4 yıl önce 1.600 $ eşdeğeri olan maaşı 2,200 $ eşdeğerine yükselmişti.
Sinem’in yeni işinin uzak olması nedeniyle ona bir otomobil alınması gerekti. 2006 yılında Wolksvagen Golf 1,6 motor aracı (bu aracın ÖTV’si %37 idi) biraz pazarlıkla 32.000 Yeni Türk Lirasına aldılar. Sinem yeni orta sınıf aracını 10 aylık maaşı ile alabilecek gelir düzeyine gelmişti.
1990’lı yılların siyasilerinin ayakları yere basmayan “her eve iki anahtar” vaadi Barış ve Sinem için borçlanma yardımıyla da olsa 35 yaşlarında mümkün olmuştu.
2007 yılında ikinci çocuk yürümeye başlayınca 5 yıl önce aldıkları Göztepe’deki evi yükselen emlak fiyatları sayesinde 230.000 $’a sattılar. Çiftin iş hayatlarının 10. yılında yeni terfiler, primler ve sabit kalan kurlar sayesinde yılda eve giren gelirleri 100.000 $ net civarına gelmişti. Bir miktar TL konut kredisi kullanıp çocukların rahatça büyüyebileceği şehir dışında bahçeli bir ev aldılar.
Sinem ve Barış’ın iş hayatlarının ilk 20 yılında yani 2017’ye kadar Türkiye’ye önemli bir dış sermaye girişi oldu, kişi başı milli gelir 2013’e dek hızlı arttı. Her ikisi de kariyerlerinde bunun faydasını çok gördüler. Bugün Sinem ve Barış’ın kendilerine ait bir evleri, her ikisinin de birer otomobili var. Büyük çocukları bu yıl özel bir üniversiteye girdi. Küçük de liseye başlayacak. Bankada bir miktar birikimleri oluştu. Bireysel emekliliklerine her ay asgari ücret kadar para yatırıyorlar.
Barış ile Sinem’in aileden herhangi bir destek olmadan oluşturdukları orta sınıf yaşam tarzlarını beğendiniz mi? Aldıkları dünya ölçeğinde üst düzey eğitim ve iyi giden iş yaşamları ile çok da şaşırtıcı bir hikaye değil.
Barış ve Sinem klonlanırsa..
Peki Barış ve Sinem 1972 ve 1974 yılında doğmasalardı da, tam 20 yıl sonra 1992 ve 1994 yılında doğsalardı nasıl bir hayat kurabilirlerdi sizce?
Üniversite sınavında bu kez 1 değil 2 Milyon kişi arasından en iyi okullara girmeyi başarmak zorundalar.
Peki 20 yıl önceki klonlarının hayat tarzlarına ulaşabilmeleri için hayata başlarken yıllık ne kadar gelirlerinin olması gerekiyor?
Genç çiftin her ikisinin de bir iş bulması çok zor oldu. Bugün her ikisinin de işe başlangıç maaşları bu üst düzey eğitimlerine karşın asgari ücretin 2 katı civarı olan 5.000 TL net, yani 7.000 TL brüt civarında.
-İşlerinin olduğu İstanbul’da içinde oturabilecekleri kalitede bir evi aylık 3.000 TL’den aşağı kiralayamayacaklar. Aidat, doğalgaz,su, elektrik, internet ve cep telefonları için ayda 1.000 TL daha gerekiyor.
-Aylık mutfak masrafı, iş hayatlarına uygun giyim, toplu ulaşım, haftada bir akşam çıkacakları yemek, arada bir sinema, tiyatro, yazın belki bir hafta tatil için ayda en az 4.000 TL’ye ihtiyaçları var.
-Dünyaya getirecekleri ve devlet okuluna gönderemeyecekleri 2 çocuğun yıllık okul, yemek, servis paraları en az 100.000 TL olacak.
Sinem’in aldığı sınıfta bir otomobil almak isterlerse %80 ÖTV ile en az 290.000 TL ödemeleri gerekiyor. 1974’lü Sinem kariyerinin 5.yılında 10 aylık geliri ile bu sınıf bir aracı alabiliyordu, 1994’lü Sinem ise bu araç için şu an 58 ay çalışmak zorunda. Bu aracı 4 yıllık Kredi ile almak isterlerse aydan 5,000 TL taksit ödemeleri gerekecek.
Bu en asgari düzeyde harcamaları için evlerine yıllık 250.000 TL net gelir girmesi gerekiyor.
Ücretli olduklarından vergi kaçırma şansları yok, bugünkü vergi oranları ile bu da yıllık brüt 370.000 TL ücrete denk gelmekte.
Şanslılarsa yılda 2 maaş prim alacaklar böylece ikisinin yıllık brüt gelirleri 200.000 TL olacak. Bu gereken 370.000’in neredeyse yarısı.
Buna rağmen Barış ve Sinem bu en asgari düzeyde yaşam tarzını sağlayan kişibaşı 100.000 TL gelirleri ile bu genç yaşlarında bile Türkiye’de ilk %20’lik dilime girecekler.
Ancak geçinemeyeceklerinden muhtemelen o çocukları dünyaya getirmeyecekler. Belki de maddi nedenlerle hiç evlenmeyecekler. Bir ihtimal evlenseler de maddi sıkıntılar nedeniyle boşanacaklar.
Evlenseler bile ev sahibi olma hayalleri olamayacak. Klonlarının Göztepe’de aldığı ilk ev bugün 20 senelik bir apartman oldu. Aynı daire bugün 1.5 Milyon TL’ye satılık.
Bu evi alabilmeleri için gereken 300.000 TL peşinatı denkleştirecek brüt gelir düzeyi 430.000 TL. Halen 200.000 TL gelirleri olduğu düşünülürse bunu kazanmak içinse önümüzdeki 5 yılda reel gelirlerinin enflasyon üstüne her yıl en az %15 artması, hiçbir masraflarının olmaması ve çocuk yapmamaları gerekiyor. Zaten bu olsa bile kalan 1.2 Milyon TL için aylık ödemesi 18.000 TL olan 10 yıllık krediyi onlara bu gelirleriyle hiçbir banka vermeyecek..
Klonlarının kariyerlerinin 5.yılında, yani 20 yıl kadar evvel primlerle beraber yıllık net 70.000 dolar eşdeğeri gelire ulaşmaları için artık her ikisinin de çalıştıkları şirketin en tepe yöneticileri olmaları gerekiyor. ( 70.000 $ net, yıllık brüt 800.000 TL’ye denk gelmekte..)
Barışlar ve Sinemler nasıl kurtulur?
Barışlar ve Sinemlerin 20 yıl önceki ortadirek yaşam seviyesine ulaşmaları artık çok zor. 1990’lı yılların yüksek enflasyon ve kriz ortamında iş imkanları çok daha azdı, ancak eğitim sayesinde bulunan işlerde emeğin karşılığı bugüne göre daha çok alınabiliyordu. 2002 sonrası düşük enflasyon, yüksek büyüme ve dış sermaye girişleri olan dönemde kariyerleri olgunlaşan 1960’lar ve 1970’ler doğumlular bugün iş hayatına girenlerden çok daha şanslı bir nesil oldular.
Ailelerinden destek alma imkanı olmayan genç Barış ve Sinemler istihdam piyasasındaki daralma ve ekonomik şartlar nedeniyle yurtdışına gitme hayalleri kuruyorlar. İş ve göç başvurusu yapıyorlar. Ancak bunlardan daha da önemlisi, devletin artık liyakatı tamamen rafa kaldırması nedeniyle Türkiye Cumhuriyetinin yazılı olmayan “çalışırsan başarırsın” toplumsal sözleşmesinin ortadan kalktığına inanmaları. Başarılı olsalar da iktidar partisine yakın olmadan devlette hatta özel sektörde kapıların kapandığını gördüler. Ülkemizin kıt kaynaklarıyla uluslararası standartlarda eğitim verebildiğimiz bir avuç gencin hayallerinin Edirne ötesinde olması ileriye yönelik ülkenin gelişimini de kısıtlayacak.
Daralan istihdam ve gelir nedeniyle az da olsa bir birikime sahip olabilmiş 1960’lar ve 1970’ler doğumlu “babyboomer” ve “X” kuşakları bırakın çocuklarına, torunlarına bile bakmak zorunda kalacaklar.
Barış ve Sinem’in aileleri hiçbir siyasi partiye üye olmadılar, ihale kovalamadılar. Genç Barışlar ve Sinemler de bunları yapmadan ülkelerinde onurlu bir ortadirek yaşamını hakediyorlar. Bunun için gerçek demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı, liyakatin esas alındığı, insan onurunun öncelendiği bir sistem gerekiyor. Sonrasinda sürdürülebilir düşük enflasyon, dengeli büyüme ve yatırım ortamını genişletecek, emeğin katma değerden aldığı payın artacağı dışa açık politikaların uygulanması gerekiyor. Yerli milli kılıfında içe kapanmacı, sıkışınca suçu dış güçlere atan politikalar ancak fakirlikte eşitliği sağlayabilir.
Gençlerin işi gerçekten zor. İyi eğitim almaları, çok çalışmaları önşart. Ancak destek görmeden kendi ayaklarının üzerinde bir orta sınıf yaşamı kurabilmeleri için yaşadıkları ülkenin iyi yönetilmesi ve kariyer başlangıçlarının ülkenin iyi dönemine denk gelmesi de şart.
Sanırım bugünlerde hayat mücadelesine başlayan gençlere “sizin nesil çok şanslı” demekten artık vazgeçmemiz gerekiyor.
Kerim ROTA