Firuze Nazlı Ergin Yazdı: ‘Kontrolsüz Büyüme’
1 Aralık 2020Türkiye yılın üçüncü çeyreğinde %6,7 oranında büyüyerek, milyonları gelirsizlikle tehdit eden salgına karşı devasa teşvik paketleri açıklayan ülkelerin çoğundan daha iyi bir büyüme performansı sergiledi.
Büyümenin refah ölçütü olmadığı konusunda oldukça ikna edici olan bu gelişme, aynı zamanda bir çok risk unsurunu devreye soktuğu için büyüme verisinin ülkenin en sakıncalı verisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Büyüme kompozisyonunu incelemeden önce, baz alınan geçtiğimiz yılın üçüncü çeyreğinde yaşanan %0,9 oranındaki zayıf büyüme oranını temsil ettiğini de hatırlatmak gerekiyor. Bu nedenle de baz etkisinin olumlu katkısını göz ardı etmemek gerekiyor.
Aceleci açılma adımlarının atıldığı, ertelenmiş taleplerin etkisinin yoğun olarak hissedildiği üçüncü çeyrekteki büyümenin detaylarına inildiğinde;
Harcamalar
Rekor kredi patlamasının da etkisiyle tüketim harcamalarında yaşanan %9,2 oranındaki artış, büyümeyi 5,2 puan ile en çok artıran kalem oldu. Yatırımlarda yaşanan %22,5 oranındaki rekor artış ise büyümeye 5,1 puanlık katkı sağladı. Yılın üçüncü çeyreğinde salgına dair belirsizlikler devam ederken, yatırımlarda yaşanan hızlı yükselişte baz etkisinin desteği ön plana çıkıyor. Çünkü geçtiğimiz yılın aynı döneminde yatırımlardaki azalış, büyümeyi aşağı çeken temel unsurdu. Yatırımların alt kırılımları incelendiğinde, makine ve teçhizat yatırımlarındaki %23,5 oranındaki artış dikkat çekiyor. Bu artışa neden olabilecek sebeplerden biri olarak, üreticilerin faizlerin düşük olması ve kurun yükseleceği beklentisi sebebiyle stok yapmış olabileceği ihtimali de düşünülmelidir.
Türkiye’nin üretim yapısında ithal ara girdi payının yüksek olması nedeniyle, kredi genişlemesine dayalı tüketim ve yatırım harcamalarındaki artış, ithalata %15 oranında artış ile yansıdı. Pandemi sebebiyle turizmde yaşanan kayıp dönem nedeniyle hizmet ihracatı kalemi büyümeye negatif katkı sağlamaya devam etti ve İhracatta %22 oranında düşüş yaşandı. Bu sebeple dış ticaret, dönemin büyüme verisine 9,1 puan ile en yüksek negatif etkiyi sağlayan harcama kalemi oldu. Böylece son dönemde ortaya atılan ‘rekabetçi kur dış ticarete faydalıdır’ anlayışı bir kez daha yanlışlanmış oldu.
Kamu harcamaları ise %1,1’lik artışla büyümeye 0,1 puan ile sınırlı bir katkı sağladı.
Üretim
Büyümeye üretim tarafından baktığımızda sanayi, tarım ve finans sektörleri sırasıyla %8, %6,2 ve %41’lik artışla büyümeye önemli oranda katkı sağladığını görüyoruz.
Ayrıca inşaat sektöründe yaşanan %6,4 oranındaki artışla birlikte, inşaat sektörü sekiz çeyrek sonra ilk kez büyümeye pozitif katkı sağlamış oldu. Ancak pandeminin en çok etkilediği sektörlerden olan, ekonominin önemli bir bölümünü oluşturan hizmet sektöründe yaşanan %0,8 oranındaki artış büyümeye yeterli katkı sağlayamadı.
“Faiz sebep, enflasyon sonuç”
Türkiye, mali açıdan oldukça sınırlı bir mali teşvik sunmasına rağmen rekor kredi genişlemesi sayesinde G-20 ülkelerinden büyüme performansı konusunda üçüncü çeyrekte pozitif ayrıştı. Ancak bu gelişmenin yarattığı makro dengesizlik ülkeyi uçuruma sürükledi. Kredi genişlemesine dayalı büyüme için sağlanan düşük faiz ortamıyla birlikte, ülkedeki enflasyon ortamının elverişli olmamasına rağmen dönemin sloganı haline gelen ‘’faiz sebep enflasyon sonuç’’ teorisi pahalı bir şekilde test edildi.
Türkiye gibi ara girdide dışa bağımlılığı yüksek bir ülkede, enflasyon çoğunlukla kurdaki fiyatlamalara paralel seyreder. TL en değersiz zamanlarını yaşarken ekonomik aktiviteyi canlı tutabilmek için sağlanan düşük faiz ortamı, ülkedeki enflasyon gerçeğini göz ardı etmekteydi. “Faiz sebep enflasyon sonuç” söyleminin slogan haline gelmesiyle birlikte, düşük faiz konusunda ısrarcı olundu.
Temel hedefi fiyat istikrarını sağlamak olan TCMB’nin, açık bir şekilde hedeften saparak büyümeyi önceliklendirmesi ciddi bir kredibilite sorunuyla karşı karşıya kalmasına neden oldu.
Kurdaki ilave yükselişlere her seferinde kamu bankaları aracılığı ile döviz satılarak müdahale edilmesi de dönemin en riskli stratejilerinden biriydi. Bu riskli strateji, swap işlemlerine getirilen kısıtlamalarla desteklendi. Kuru tutmak için yabancıların TL borçlanıp dolar satın alarak spekülatif kazanç elde etmeleri sınırlandırıldı. Bu durum yabancı sermayenin ülkeden kaçısına ve cari açığın sıcak para ile finanse edilememesine neden oldu. Hâlihazırda mal-hizmet ihracatı kaleminde rekor düşüşler yaşanırken ve henüz herhangi bir swap hattına dahil olamamışken atılan bu adımlar, dolar likiditesinde ekstra stres yarattı.
Türkiye’de büyüme verisi uzun süredir her şeyi özetleyen tek bir sayı olarak dikkate alındığı için, diğer makro dengelerden üstün tutuluyordu. Seçilen büyüme modelinin sürdürülebilir olup olmamasıyla ilgilenmeyen bu bakış açısının yarattığı çıkmazlara, pandemi sürecinde günü kurtarmak için ortaya atılan anlık politikaların eklenmesiyle birlikte, yüksek bir büyüme verisine erişildi ama arka planda diğer tüm ekonomik parametreler altüst oldu.
Günün sonunda %6,7 oranında büyüyen bir ekonomiye sahip olmamıza rağmen, istihdam oranında rekor düşüşlerin yaşandığı bir dönem deneyimledik.
Ortaya çıkan tablo her ne kadar kararlı ve kapsayıcı bir para politikası sıkılaştırmasını çok daha önceden gerektirse de, nihayet yılın sonunda yeni Ekonomi ve Merkez Bankası yönetimi ile frene basıldı. Ekonomi yönetimindeki yeni atamaların uzun vadeli makro istikrar hedefleyen açıklamaları piyasa tarafından olumlu karşılansa da, devraldıkları enkaz ve piyasadaki güven sorunu nedeniyle inanırlık için görülmemiş bir çabaya ihtiyaçları olacak.
Sonuç olarak aşırı kredi genişlemesine dayalı üçüncü çeyrek büyümesi, dördüncü çeyrekte yerini daha yavaş büyümeye bırakacak.
Ancak dördüncü çeyreğin kısıtlamalarla geçecek bir dönem olması sebebiyle, para politikasında gösterilecek sıkı duruşa maliye politikası eşlik etmemelidir. Çelişkili gibi görünen bu uygulama, ekonominin önemli bir bölümünü kapsayan ve pandemiden çok ağır etkilenen hizmet sektörü için elzemdir. Yeterince mali destek alamayan hizmet sektörü, şu anda salgının başlangıcına göre kısıtlamlara karşı daha artık savunmasız konumda.
Bu nedenle somut yardımlar içeren mali teşvik paketinin sektörün kayıtdışı çalışma oranını da dikkate alarak, kimseyi kapsam dışı bırakmayacak şekilde çalıştırılması gerekmektedir. Aksi takdirde dördüncü çeyreği destek almadan geçiren bir hizmet sektörü, arkasında daha derin istihdam ve özel sektör borç krizi bırakabilir.
Firuze Nazlı Ergin