Dr. Ozan Bingöl Yazdı: “Artık vergi politikaları değişmek zorundadır”
1 Mayıs 2020Öncelikle tüm işçi, emekçi, çiftçi, üretici, alın teri ile emeği ile geçinen herkesin 1 Mayıs emek ve dayanışma gününü kutlayarak yazıma başlamak istiyorum.
Ve şu sözümü de bu vesile ile tekrar hatırlatmak isterim;
“Bu vergi sistemi böyle devam ettiği sürece; Yine işçinin-emekçinin-çiftçinin-üretenin payına yoksulluk, imtiyazlı sınıfın payına ise tüketemeyecekleri kadar varsıllık düşecektir.”
Bu nedenle vergi politikaları artık değişmelidir diyoruz. Salgın sonrası maliye politikaları da mutlak suretle değişecektir ve değişmelidir. Tabii bu süreçten doğru dersler çıkarırsak. İşte bunun için bazı önerileri tarafınıza sunuyorum.
Mevcut durumun düzelmesi ile birlikte, yaşananlardan gerekli dersler alınarak, ivedi olarak uygulanması gereken vergi politikalarını sıralamak gerekirse;
Dolaylı Vergilere Dayanan Vergi Sisteminin Sürdürülemez Olduğu Kabul Edilmelidir
Mevcut vergi sistemimiz dolaylı vergilere dayalıdır. Ve bu durum özellikle kriz ve içerisinde bulunduğumuz olağanüstü durumlarda tüketimin azalması (motorlu araç satışının azalması, akaryakıt kullanımının düşmesi, vb) ile ciddi anlamda devletin gelir kaybına sebep olmaktadır. Dolaylı vergilerin gelir dağılımını da bozucu etkisini düşündüğümüzde salgın sonrası bu gidişe dur demek zorunlu hale gelmiştir. Özellikle temel gıdada, çocuk kıyafet ve ihtiyaçlarında (bebek bezi, maması) indirimli KDV yani %1 oranı uygulanmalıdır. Gazlı içeceklerin (cola, fanta, gazoz) KDV’si (%8) ile sütün-suyun KDV’si (%8) artık aynı kalmamalıdır.
Herkesin Gerçek Gelir ve Giderlerini Beyan Edeceği Şekilde Beyannameli Mükellefiyete Geçmeliyiz
Beyannameli mükellefiyet sayısı artırılmalıdır. Toplam nüfusumuzun yaklaşık %2,5’u kadar olan bu sayıyı AB ortalamasına çekmek zaruri hale gelmiştir. Çünkü bir ülkede demokratik olgunlaşmanın gereği vergi ödeyicisi olduğunu bilen ve vergilerinin peşine düşen bireylerdir. Ayrıca beyanname veren kişi sayısını artırarak (örneğin tüm ücretliler) bazı vergi indirim ve avantajlarından beyanname verecek olanların da faydalanmaları sağlanarak gelir dağılımını düzeltici etkisi de hayata geçirilmiş olacaktır.
Beyannameli vergileme, çalışanların pek çok giderini beyan ederek dönem sonunda çok sayıda ülkede olduğu gibi iade almalarına imkan verecektir. En önemli mükellef haklarından birisi olan “Ödenmesi gerekenden daha fazla vergi ödememe hakkı” da hayata geçirilecektir.
Kurumlar Vergisinde Tek Oranlı Vergileme Bir Kenara Bırakılmalıdır. İstihdam, ihracat, üretim, işletme büyüklüğü gibi unsurlar dikkate alınarak farklı oranlı Kurumlar Vergisi uygulanmalı
Mevcut durumda imalatçı da, perakende sektör de, bankalar da aynı oran üzerinde kurumlar vergisi mükellefi. Büyük mükellef de, KOBİ de aynı orandan vergileniyor. Gelişmiş vergi sistemine sahip ülke örneklerinde sektörel nitelikler, işletme büyüklükleri ve benzeri değişik kriterler dikkate alınarak farklı kurumlar vergisi oranları uygulanıyor. Böylece, üreten, istihdam yaratan, piyasaya girme aşamasında olanlara pozitif ayrımcılık yapılıyor.
Bu nedenle Türkiye’de de sektör, istihdam, ihracat kapasitesi, vergiye uyum düzeyi gibi bazı unsurlar belirlenerek kurumlar vergisi oranları farklılaştırılmalıdır. Örneğin domates salçası yapan ve 50 kişi çalıştıran bir işletme ile bir pazarlama firması kurup internetten 3 çalışan ile satış yapan bir işletmenin kurumlar vergisi oranı aynı olmamalıdır. İstihdam yaratana, üretim yapana, ihracatçıya pozitif ayrımcılık yapılabilmelidir.
Asgari Geçim İndirimi Uygulaması Revize Edilmelidir. Asgari ücretlinin de 15.000 TL maaş alanın da AGİ’den yararlanması doğru değildir
1 Ocak 2008 yılında GVK 32. Madde ile yürürlüğe giren Asgari Geçim İndirimi (AGİ) uygulamasının tekrar revize edilerek düzenlenmesi gerekmektedir. Örneğin 2020 yılında 2.324 TL net maaş alan bekar bir asgari ücretli 220 TL AGİ alırken, özel bir bankada müdür olan ve 10.000 TL civarında net maaş alan bekar bir çalışanda 220 TL AGİ alacaktır. Bu durumda AGİ’nin gelir dağılımını düzeltmesi beklenemez. Ancak belli ücret sınırları dahilinde uygulanması revize edilecek olursa örnekte olduğu gibi 10.000 TL maaş alan çalışan 220 TL AGİ almadığında harcanabilir geliri yalnızca %2 azalacaktır. Ve bu durum onu çok da fazla etkilememiş olacaktır. Ancak o 220 TL’nin asgari ücretliye aktarılması sonucu asgari ücretlinin harcanabilir gelirinde otomatik olarak %10’luk bir artış demektir. Zaten gelir adaleti sağlanmasının yolu varsıldan yoksula bir gelir transferidir.
Gerçek Anlamda Rant Vergisi Uygulaması Hayata Geçirilmelidir
Son dönemde kısmi ve sınırlı bir rant vergisi hayata geçirilmeye çalışıldı. Şehirlerimizi korumak ve oluşan rantı o şehir için harcamak istiyorsak gerçek anlamda rant vergilemesine ihtiyaç var.
Kentsel rant artık bir bakıma devlet eli ile artırılan toprak değerinin imtiyazlı belli gruplar arasında paylaşılması olarak tanımlanmaktadır. Özellikle kentsel rantlar; toplu konut projeleri, usulsüz kat artışları, çeşitli kentsel dönüşümler, plan değişikliği, yenileme, koruma projeleri ve sosyal konut uygulamaları sonucunda arsa değerleri ani ve çok hızlı yükselmekte ve bu husus kentsel bir rant yaratmaktadır.
Bu kapsamda;
– Plan kararları ve değişimleri,
– Yeni ticari faaliyetlerin yer seçimi,
– Kentsel altyapı ve ulaşım imkânlarının gelişimi,
– Sosyal servisler,
– Spekülatif faaliyetler,
– Ana trafik aksanları,
– Kat yükseklikleri,
– Belediyelerin yatırımları
gibi unsurlar, kentsel rantın oluşumunda etkili olabilmektedir. İşte bu rantın vergilendirilmesi hem vergi adaleti, hem gelir dağılımının düzelmesi hem de bütçeye kaynak oluşturması açısından çok önemlidir. Özellikle Avrupa’da bazı ülkelerde uzun zamandır uygulanan “rant vergisi” (rent tax) bu anlamda örnek teşkil etmektedir.
Bir Tür Gayrimenkul Alım Vergisine Dönüşen Tapu Harcı Uygulamasının Ciddi Revizyona İhtiyacı Var
Tapu harcı uygulaması baştan sona değişmelidir. Alt gelir grubunun belli bir tutara kadar alacağı ilk konut alımlarında “0” oranlı tapu harcı uygulanırken, diğer işlemlerde de artan oranlı bir tapu harcı uygulaması hayata geçirilmelidir. Örneğin 300.000 liraya konut alan bir vatandaş ile 1.5 milyona konut alan bir vatandaş aynı tapu harcı oranından harç ödememelidir. Bu durum gelir dağılımının düzelmesine mevcut uygulama haliyle katkı sunmamaktadır.
“Kuyruğun Köpeği Salladığı” sonuçlar doğuran etkinliğini yitirmiş, ekonomik faaliyetleri gerçek mecrasından saptıran vergiler bir an önce kaldırılmalıdır
Çağdaşlığını ve uygulanabilirliğini yitirmiş olan damga vergisi yeniden revize edilmeli ve bazı istisnai durumlar hariç olmak üzere maaşlı çalışanlardan kesilenler başta olmak üzere tamamen kaldırılmalıdır. Yani düşünün ki işsiz olan vatandaşa bu salgın döneminde ödenecek olan 1.177 TL den bile 9 TL damga vergisi kesilerek 1.168 TL ödenecektir. Bu çağdışılıktır.
Vergi vermek için vergi ödemek zorunda kaldığımız beyanname üzerinden alınan damga vergisi kaldırılmalıdır. Sözleşmeli hayata geçmemizin önündeki en önemli engellerden olan sözleşmeden alınan damga vergisi ciddi şekilde revize edilmelidir.
Emekli Özlük Hak ve İmkanlarındaki Orantısızlıklar düzeltilmelidir
Emekli ikramiyelerinde tekrar düzenleme yapılması gerekmektedir. Hem gelirin daha adil dağılabilmesi için hem de alt gelir grubu emekli yurttaşların harcanabilir gelirlerini artırabilmek adına önemlidir. Örneğin her emekliye 1.000 lira bayram ikramiyesi uygulaması sorunludur. Aynı desteği 10.000 TL emekli maaşı olana da, 5.000 TL emekli maaşı olana da, 1.500 TL emekli maaşı olana da veriyoruz. Oysa bu tür desteklerin nispeten düşük emekli maaşı alan kesimi gözetecek şekilde yapılması gerekir. Böylece hem bütçe yükü azalır, hem de emekliler arasındaki makas bir nebze olsun kapatılmış olacaktır.
Vergi Harcamaları Ciddi Şekilde Revize Edilmelidir
Kamu harcamalarındaki usulsüzlük ve israfa daha çok dikkat ediyoruz. Oysa vergi harcamaları da bir tür kamusal harcamadır. Ve vergi harcamaların her kuruşunda da 83 milyonun hakkı vardır. Nereye, ne kadar, niçin vergi harcaması yapıldığı, vergi harcamalarının belli bir kesime gidip gitmediğinin de bilinçli vatandaşlar tarafından sorgulanması gerekir.
Vergi harcamalarının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle yüksek gelir elde edip bazı muafiyet ve istisnalar ile vergi dışı kalan kazançların vergi tabanına dahil edilmesi çok önemlidir. Örneğin 2020 yılı için vergi harcama tutarı hedefi 205 milyar liradır. Çok yüzeysel bir tarama yapıldığında bile (küçük bir projeksiyonu yapılabilir) yaklaşık 31,7 milyar lira ek kaynak ortaya çıkmaktadır. Bu alt gelir grubunun korunması amacıyla kullanıldığında eko sistem içerisinde daha sürdürülebilir bir maliye politikasına dönüşecektir.
Vergiyi Tavana, Geliri Tabana Yayma Esaslı Vergi Politikasına Geçilmelidir
Pek çok Maliye Bakanının “vergiyi tabana yayacağız.” dediğine şahit olursunuz. Oysa vergi zaten tabandadır. Dolaylı vergi oranlarının bu denli yüksek olduğu ülkemizde vergi zaten dar gelirlinin, gelirini tamamını harcayanın sırtındadır. Pandemi sonrası en önemli vergi politikası hedefinin “Vergiyi Tavana, Geliri Tabana Yaymak” olması gerektiğine inanıyorum.
Vergi Yükünü Azaltmak ve Ekonomiye Can Vermek için Kamuda Tasarruf Şart
Vergi artışlarının temel kaynağı bütçe açığıdır. Obez devlettir. Artan her kamu harcaması, vatandaşın sırtına yüklenecek yeni vergi artışı ve zam anlamına gelir. Buradan çıkarılacak sonuç: kamuda tasarruf olmadan, vatandaşın sırtındaki vergi yükünün azalmayacağı, hatta artacağıdır. Ve vatandaşın sürekli olarak nur topu gibi yeni vergilere hazırlıklı olması gerekeceğidir.
Vergi Kanunları Torba Yasalardan Çıkmamalı
Her bir vergi düzenlemesi bazılarının üzerine önemli yükler yükler iken, bazılarına indirim, istisna ve muafiyetler ile önemli imkanlar sağlar. Bu nedenle vergi yasaları Torba yasalardan çıkmamalı. Düzenleyici etki analizleri olmalı. Tartışılmalı, anlaşılmalı, sonra yasalaşmalı.
Bunlar yapılması gereken birçok uygulamadan sadece bazıları. Sınırsızca kazanıp sorumsuzca harcayanlar ile sınırlı kazanıp sadece zorunlu ihtiyaçları için harcayanlar arasındaki makası kapatmak temel vazifemiz olmalıdır.
Dr. Ozan Bingöl
Vergi Uzmanı
Başkent Üniversitesi Öğr. Gör.